Vakit gazetesinin başına gelmedik kalmadı





Nedir Bu Vakit Gazetesinin davalardan çektiği?

CilekesEditor @patlakhaber



"Sert" "Tavizsiz" "Küfürlü Dindar" "Sağ yanağına tokat atana solu dönme bi tanede sen patlat" anlayışında Farklı bir gazetenin hikayesi...

cuma dergisi, cuma+dergisi
Cuma Dergisi, Akit Gazetesi ve Anadoluda Vakit gazetesi.
Bir grup mütedeyyin insanın 1992 den bu güne 18 senelik
Habercilik serüveni.
Bu süre içinde Vakit Gazetesi sayısız zorluklarla karşılaşmış..
Kalaşnikoflu tehditler, davalarla yıldırmalar, baskınlar, kapatmalar...
işte burada 18 yıl önce Bir nalbur dükkanında başlayan Dergicilik,
habercilik macerasının bu güne kadar ne badirelerle geldiğini Kendi yazarı Hasan Karakaya nın kaleminden okuyalım.

Yalnız ondan önce bu makaleyi niye kaleme aldığımızı belirtelim.
Vakit olsun Taraf olsun isterse şok gazetesi olsun Medya nın susturulmaya çalışılmasına karşıyız.
bırakın bizi özgür haber yapalım. böylece millet özgür haber var diye daha az pisliğe bulaşır.
"On başı bile olamayacakların general olduğu bir ülkede" işte bu cümle Vakit'in 1.800.000.000 tl.
ödemeye mahkum etti. olay nasıl oldu Vakit in bir yazarı isim vermeden makalesinde yukardaki cümleyi kullandı.
akit gazetesi logo, akit gazetesi


Askeriyede 312 adet Görev başında olan general bulunmamasına rağmen 312 general toplandı ve
Vakit Aleyhine dava açtı. "şimdi akıl var mantık var ön yargılarınızı bir kenara koyun bu Adaletli bir karar mı?" dersem benim de başım ağrır. Konuştukça batmamak için yazıya geçelim.

vakit gazetesi


VAKİT'in Hikayesi

(Hasan Karakaya nın 01.03.2010 tarihli yazısından alıntı.)

VAKİT’E REVA GÖRÜLEN ZULÜMLER!
Dedik ya; Başbakan’ın elinden “ekonomi ödülü” almanın bizim için farklı bir anlamı vardır.
Çünkü bu gazete;
“28 Şubat süreci”nde, “cuntacı”lara ve cuntacılar tarafından icat edilen “yasak”lara, “dayatma”lara ve “yasadışı zorbalıklar”a karşı “tek başına” direnmiş ve “yalnız” kalma pahasına “özgürlük savaşı” vermişti!..
Tabiî, “bedel”ini de ödemişti!..
Bu gazetenin sahipleri ve çalışanları olarak “ölüm”lerle tehdit edilip, susturulmaya çalışıldık!..
Susmadığımız görülünce, “Kaleşnikoflu saldırılara” maruz kaldık... Ki, o “Kaleşnikof”un mermisi, hâlâ duvarımızda saplı durmaktadır!..
Yine de “insan hak ve özgürlükleri” demeye devam edince, bu defa da, “Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk defa” görülen bir olay yaşadık... Gazetemizin merkez binası, “keskin nişancılar, panzerler ve yüzlerce polis” eşliğinde, adeta bir “terör üssü” basılır gibi “baskın”a uğradı... Binamızın tüm odaları, bütün masaları ve hatta tuvaletler bile didik didik arandı... “Silah” mı arıyorlardı, yoksa “terörist” mi, elbette bilemiyoruz... Ama, çalışanlarımızdan istedikleri “kimlik”leri ellerine aldıklarında gördüler ki, hemen hepsi “Başbakanlık Basın Yayın Genel Müdürlüğü”nün verdiği “Basın Kartları”dır... Üstelik çoğu da, “Sürekli Basın Kartı” sahibidir... Polisler şaşırmıştı; “Allah, Allah... Sizin hepiniz gazeteciymişsiniz!”
Ya “ne” olacaktık ki?..
“Terörist” mi?!?..
Onlar, galiba “terörist” arıyordu!..
Ama bilmiyorlardı ki;
Bizim “illegal işler”le ve “illegal örgütler”le hiçbir işimiz olmaz... Çünkü biz; “Halkın gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi” olmak için yola çıkmış bir “gazete”ydik!.. Bunu bilmedikleri için, yaptıkları baskının da “halkın sesini boğmak” olduğunu elbette bilmiyorlardı!..

DAHA NİCE “İLK”LER YAŞADIK!
Bu da yetmemiş olmalı ki; “bireysel hedef”lere yöneldiler... Öyle ya; dönemin Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, Ankara’dan “hedef” gösteriyordu...
“Türkiye Cumhuriyeti’nde yine bir ilk” olarak, Vural Savaş, Ankara’da düzenlediği ve 9-10 kadar televizyondan “naklen” yayınlanan basın toplantısında; “Vakit gibi gazetelerle mücadele etmek için” diyordu, “Mevcut kanunlar yetmez!.. Yunanistan’daki kanunların bir benzeri çıkarılmalı Meclis’ten!!!”
Bu mesaj, hedefine ulaşmıştı... Bir yandan “çete”ler, bir yandan “Nuh Mete”ler derhal harekete geçmiş, “İki Hasan’dan biri”ni bulmak için “operasyon” başlatmıştı!.. Sonunda, bir “Cuma Namazı”ndan sonra “İki Hasan”ı da gözaltına almışlar, Ankara’ya götürmüşler, günlerce gözaltında tuttuktan sonra, bir “Nuh Mete icadı” olan “uyduruk yüzleştirme”nin ardından, “kiralık tanık”ın 6-7 kişi arasından tutup bir “polis”i teşhis etmesiyle “senaryo” boşa çıkmış, “Hasan’ları serbest bırakmak” zorunda kalmışlardı!..
Ancak, “1000 yıl sürmesi” hesaplanan ve bu ülkenin “inançlı” insanlarına karşı yürütülen “topyekûn savaş” devam ediyordu...
Bizler, mutlaka susturulmalıydık!..
“Çete”lerin senaryoları ve “Nuh Mete”lerin operasyonları fiyaskoyla sonuçlanınca, bu defa “yargısız infaz”ları da sollayan “linç kampanyası”nın düğmesine basıldı...
Öyle ya;
Kod adları “Sarıkız, Ayışığı, Eldiven ve Yakamoz” olan “darbe plânları” hazırlayan “cunta”cılar, illâ da “kelle” istiyorlardı... Vakit’e karşı “sabotaj”lar düzenlenmeli, Vakit’i basan matbaanın “elektrik”leri sık sık kesilmeli, “Vakit çalışanları”nın aileleri sık sık “taciz” edilmeli ve “dâvâ bombardımanı” başlatılarak, “bu gazete mutlaka susturulmalı”ydı!..

DÂVÂ BOMBARDIMANI VE LİNÇ!
O bombardıman, gerçekten de başlatıldı!..
“Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir imzalı suç duyuruları”nı, Vakit’i “PKK ile işbirliği içinde gösteren” uydurma manşetler ve şerefsizce saldırılar takip etti!..
Bu da yetmedi; yazarımız Asım Yenihaber’in, “sadece 2 generali” eleştirdiği bir yazıdan dolayı “312 general” tarafından açılan “tazminat dâvâsı” ile “trilyonluk ceza”ya maruz kaldık... Neyse ki, bu dâvâ Yargıtay tarafından bozuldu... Ama, “yerel mahkeme”de hâlâ devam ediyor...
Ne ilginçtir ki; “Vakit’e dâvâ açan general”lerin bazıları, şu anda “Balyoz Darbe Plânı”ndan dolayı “tutuklu” bulunuyorlar... Ve “Özden Örnek’in günlükleri”nden yeni yeni öğreniyoruz ki; Vakit’e dâvâ açan generaller “organize bir eylem” gerçekleştirmişler ve dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ün karşı çıkmasına rağmen dâvâ açmışlar!..
Tabiî, sadece “312 General Dâvâsı” değil, daha nice “tazminat dâvâsı” açıldı hakkımızda... Ne ilginçtir ki, dönemin “brifingli yargıçları” tarafından hep “mahkûm” edildik... Anladık ki, “ekonomik bir linç”le karşı karşıyayız...
“Astronomik ceza”ların altından kalkmamız mümkün değildi... Çünkü bizim arkamızda “holding”ler ve “banka”lar yoktu... Biz, “devletten ihale” de almıyorduk... Sadece “halkımızın, aldığı gazeteye ödediği kuruş”larla ve “duyarlı işadamları”nın verdiği “ilân-reklâm”larla dönüyordu bu çark!..
“Kuruş”larla dönen bu çarkın, “trilyonlar tutan tazminat cezaları”nı kaldırması elbette mümkün değildi...
Bildiğiniz gibi; bu “ekonomik linç”lere daha fazla direnemeyip, “Akit’in kapısına kilit vurmak” zorunda kaldık!.. “Kepenk”leri de kapatmıştık ki, sağolsun Nuri Aykon Beyefendi yetişti imdadımıza... Bütün imkânlarını seferber edip, “devam” dedi!.. Malûm, “Vakit” olarak devam ettik yolumuza...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Almanyada satılan Türk helal belgeli sucuk markaları